Kan Çiçekleri

Yazar:Ngugi Wa Thiong’o

Dünyanın merkezini Avrupa sanan beyaz adamın Kenya’yı ele geçirme ve sömürme tarihinin bir özeti. Hayali Ilmorog kasabasında geçen kitap hem tarihsel gerçekler hem pek çok duygu ve siyasi-toplumsal eleştiri sunuyor okuyucuya. Afrika’ya özgü şarkılar, ağıtlar, içecekler, acılar ve kahramanlıklarla beraber. Kenya halkına yönelik toplu yargılamalar, katliamlar. Ülke adı veya coğrafya fark etmeksizin insan oğlunun dünya tarihi boyunca yaptığı benzer onlarca örneğin bir tekrarı. Sevgiyi, paylaşmayı, birlikte büyümeyi değil, acıyı, kötülüğü çoğaltmaya gelmiş bir canlı türü insanlık sanki. Eline kutsal kitabı alan köylünün sırtına binmiş tüm coğrafyalarda. “Kendisi İncili taşırken asker silah taşımaktadır. Hristiyanlık, Ticaret, Medeniyet: İncil Para Silah, KUTSAL ÜÇLÜ”.. daha güzel anlatılabilir mi bilmiyorum.

Ilmorog’daki kırık dökük okulun öğrencilerinin Munira’ya sorduğu gibi:

“Tanrı neden bu tip şeylerin olmasına izin veriyordu ki?”

Bölgenin iyi okullarından Siriana’dan atılan Munira, Kenya Bağımsızlığına yürekten inanmış ve bu uğurda sevdiği insanları ve bacağını kaybetmiş Abdulla, aşırı idealist komünist Karega ve becerikli, gizemli, işveli Wanja ana karakterler.

İnsanların çıkarı için nasıl çabucak taraf değiştirdiği, siyah adamın kendi ülkesinde köle olmayı kabul edip İngiliz’in emri altı girdiği, bir papazın kapısına gelen karnı aç köylü kafileyi utanmazca nasıl geri çevirdiği gibi çarpıcı hikayeler, olaylar var insana dair. Üst düzeyde emek harcayıp hala aç kalan yüzbinlerin belki milyonların hikayesi. Ve hepsi Wanja’ya aşık üç erkeğin.

“Köylüler, yeryüzünün lanetlileri” mi gerçekten?

Ilmorog’da yaşam bir idealizm mi, deva arayışı mı yoksa kaçma ihtiyacı mıydı? ( sh.165)

Bu hikayede insanlar bir süre sonra üzerinde ilerledikleri toprak gibi soluklaşıyor, yok oluyorlar. (Sayfa: 165)

İşveli Wanja’ya aşık üç adam, varlıklı babasına sırtını dönen ve onunla arası bir türlü düzelmeyen Munira, yerinde duramayan solcu, kışkırtıcı Karega ve tek ayağı üzerindeki varoluşu ile bize insanlık dersi veren Abdulla. Sevdim bu karakterleri çok, yakın hissettim hepsine bir şekilde.

“Kökleri mülkiyette olan ahlak ve toplum anlayışının” bizi getirdiği noktayı tüm açıklığı ile anlatıyor Wa Thiong’o.  Misyonerin elinde İncil efendisi kar peşinde koşan koruyucusu Beyaz Adam ile el ele gittiği tüm coğrafyaları yağma eder, oranın yerlisini aç bırakır ve Mercedes’ine binip evine gider. Küba’yı ziyaret ettiğimde ülkenin geçmişine dönük belgeseller izlemiş ve çok şaşırmıştım. Ülkede komünizm vardı ama Castro bey abi çiftliğine eskicene de olsa bir Mercedes’le gidiyordu. Bu yüce şahıs, halkı ortak mülkiyeti paylaşma devrimine davet etmiş kendi bu komünün dışında bir yaşam sürmüş! İşte ben bunu hiç anlayamadım; alabildiğine saf ve salağım. Neyse ben Theng’eta çayı içip insanların eşit ve kardeş olacağı bir kıtayı yeniden düşlemeye devam edeyim.

Yorum bırakın